Erdoğan'ın düşük faiz baskısına 1994 krizi uyarısı
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, faizlerin siyasiler tarafından ısrarla düşük tutulmasının ortaya çıkarabileceği sorunlar konusunda 1994 krizini örnek göstererek, "O dönemde hükümet ısrarla faizleri düşük tutmak istedi. Bunun sonucunda çok daha yüksek faizler borçlanmak zorunda kaldı. Gerekiyorsa faiz artırmak zorundasınız.".
Başçı, bu sözleri ile 29 Ocak'taki olağanüstü toplantı ile politika faizini 5,5 puan birden artırarak yüzde 10'a çıkaran ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tepkisini çeken kararını savunmak için kullandı. Ancak 1994 krizinin 20'inci yıl dönümünde yapılan bu açıklama faizlerni düşürülmesi gerektiği yönünde siyasilerden gelen mesajlara da bir cevap olarak algılandı.
Erdoğan, 4 Nisan'da yaptığı açıklamada Merkez Bankası'nın faiz artırmak için yaptığı olağanüstü toplantıda yaptığı gibi yine olağanüstü toplanıp faizleri indirmesi gerektiğini söylemişti. Başçı, Kayseri Sanayi Odası'nda bugün yaptığı konuşmada şu anda olağanüstü toplantı yapmaya ihtiyaç olmadığını, faiz indirimlerinin ise kademeli yapılacağını söyleyerek Erdoğan'a cevap vermiş oldu. Hükümet cephesinden sık sık yapılan düşük faiz baskını ise 1994 krizi örneği ile değerlendiren Başçı şöyle konuştu: Bunun en iyi örneği 1994 krizidir. Bu dönemde hükümet ısrarla faizleri düşük tutmaya çalıştı. Faizleri düşük tutacağım diyerek yapılan sonrasında faizler yüzde 400'e kadar çıktı. Gerektiğinde faizi artırmalısınız. Bunu yapmak zorundasınız. Ne kadar geç yaparsanız, bedeli o kadar artar.
1993 yılında iktidara gelen ve başbakanlığını Tansu Çiller'in üstlendiği DYP- SHP koalisyon hükümeti, iç borçlanmada maliyetleri düşürme yolları aramış, tahvil ihale iptalleri de dahil birçok yol denemişti. Bu yollardan biri de piyasada likiditenin artırılmasıydı. O dönem yüksek kamu açığına bağlı olarak, borçlanma ihtiyacı yüksek olan Türkiye'de Hazine ihalelerinin iptali makro ekonomik dengeleri olumsuz etkiledi. Bir dönem Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevinde de bulunun Fatih Özatay'ın yaptığı bir çalışmaya göre Türkiye'nin yüksek devalüasyon ve ekonomik daralmaya götüren 1994 krizine girmesine neden olan süreçte ülke ekonomisinin durumu şöyledi:
"1993 yılında hem kamu sektörü açığının hem de yurtiçi borç stoğunun milli gelire oranı (yüzde 20,56) yüksek bir sevideydi. İç borçlanma maliyeti yüksekti (1993 yılı reel faiz oranı yüzde 13). 1993 yılında cari işlemler açığı 1990'lık yıllar boyunca ulaşılan en yüksek esviyedeydi.(Cari açık/milli gelir: %-3,77) 1993 yılında yaklaşık yüzde 35'i kısa vadeli olan net sermaye akışı yüksek sevideydi. TL aşırı değerlenmişti. "
Hazine ihalelerinin iptali ile makro ekonomik göstergeleri olumsuz olan Türkiye'de ortaya çıkan yüksek Türk Lirası likiditesi, döviz kurlarına artırmaya başladı. Bunu önlemek için döviz satmaya başlayan Merkez Bankası, sermaye çıkışlarının da başlaması ile buna engel olamadı ve 1994 başlarında döviz kuru fırladı. 4 ayda dolar kuru yüzde 100'ün üzerinde değer kaybetti. Döviz rezervi 7 milyar dolardan 3 milyar dolar indi. 5 Nisan 1994 tarihinde ise hükümet yüzde 400 faizli borçlanma tahvillerini ihraç etti ve kemer sıkma politikalarına başladı.
Krizin olduğu yıllarda Hazine'de olan Ekonomist Hakan Özyıldız, o günlerde siyasi baskının arttığını ve düşük faiz isteği nedeniyle Hazine'nin tahvil ihalelerini iptal ettiğini hatırlatarak, "Siyasilerin günlük ekonomiye sürekli müdahaleleri kriz çıkarma riski yaratır. Bunun en güzel örneği 1994 krizidir" diye konuştu.
Bu dönemde Merkez Bankası'nda açık piyasa işlemlerinde görevli olan Ekonomist Uğur Gürses, Tansu Çiller'in düşük faiz takıntısının krize neden olduğunu belirterek, "Çiller, öncesinde ekonomiden sorumlu bakandı. 1993 Haziran'da başbakan olduktan sonra faizleri düşürmek için yüksek faizli bulduğu tahvil ihalelerini bile iptal etti. Bu takıntı nedeniyle dövize kaçış başladı ve 1993'de başlayan kriz 5 Nisan 1994'de son buldu" değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan önderliğinde 2002 yılında iktidara gelen AKP, bu tarihten itibaren faizlerin düşük tutulması yönünde bir politikayı benimsedi. Bu politika çoğu kez Başbakan Erdoğan'ın Merkez Bankası başkanları ile polemik yaşamasına neden oldu.
kerim.karakaya@wsj.com
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, faizlerin siyasiler tarafından ısrarla düşük tutulmasının ortaya çıkarabileceği sorunlar konusunda 1994 krizini örnek göstererek, "O dönemde hükümet ısrarla faizleri düşük tutmak istedi. Bunun sonucunda çok daha yüksek faizler borçlanmak zorunda kaldı. Gerekiyorsa faiz artırmak zorundasınız.".
Başçı, bu sözleri ile 29 Ocak'taki olağanüstü toplantı ile politika faizini 5,5 puan birden artırarak yüzde 10'a çıkaran ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tepkisini çeken kararını savunmak için kullandı. Ancak 1994 krizinin 20'inci yıl dönümünde yapılan bu açıklama faizlerni düşürülmesi gerektiği yönünde siyasilerden gelen mesajlara da bir cevap olarak algılandı.
Erdoğan, 4 Nisan'da yaptığı açıklamada Merkez Bankası'nın faiz artırmak için yaptığı olağanüstü toplantıda yaptığı gibi yine olağanüstü toplanıp faizleri indirmesi gerektiğini söylemişti. Başçı, Kayseri Sanayi Odası'nda bugün yaptığı konuşmada şu anda olağanüstü toplantı yapmaya ihtiyaç olmadığını, faiz indirimlerinin ise kademeli yapılacağını söyleyerek Erdoğan'a cevap vermiş oldu. Hükümet cephesinden sık sık yapılan düşük faiz baskını ise 1994 krizi örneği ile değerlendiren Başçı şöyle konuştu: Bunun en iyi örneği 1994 krizidir. Bu dönemde hükümet ısrarla faizleri düşük tutmaya çalıştı. Faizleri düşük tutacağım diyerek yapılan sonrasında faizler yüzde 400'e kadar çıktı. Gerektiğinde faizi artırmalısınız. Bunu yapmak zorundasınız. Ne kadar geç yaparsanız, bedeli o kadar artar.
1993 yılında iktidara gelen ve başbakanlığını Tansu Çiller'in üstlendiği DYP- SHP koalisyon hükümeti, iç borçlanmada maliyetleri düşürme yolları aramış, tahvil ihale iptalleri de dahil birçok yol denemişti. Bu yollardan biri de piyasada likiditenin artırılmasıydı. O dönem yüksek kamu açığına bağlı olarak, borçlanma ihtiyacı yüksek olan Türkiye'de Hazine ihalelerinin iptali makro ekonomik dengeleri olumsuz etkiledi. Bir dönem Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevinde de bulunun Fatih Özatay'ın yaptığı bir çalışmaya göre Türkiye'nin yüksek devalüasyon ve ekonomik daralmaya götüren 1994 krizine girmesine neden olan süreçte ülke ekonomisinin durumu şöyledi:
"1993 yılında hem kamu sektörü açığının hem de yurtiçi borç stoğunun milli gelire oranı (yüzde 20,56) yüksek bir sevideydi. İç borçlanma maliyeti yüksekti (1993 yılı reel faiz oranı yüzde 13). 1993 yılında cari işlemler açığı 1990'lık yıllar boyunca ulaşılan en yüksek esviyedeydi.(Cari açık/milli gelir: %-3,77) 1993 yılında yaklaşık yüzde 35'i kısa vadeli olan net sermaye akışı yüksek sevideydi. TL aşırı değerlenmişti. "
Hazine ihalelerinin iptali ile makro ekonomik göstergeleri olumsuz olan Türkiye'de ortaya çıkan yüksek Türk Lirası likiditesi, döviz kurlarına artırmaya başladı. Bunu önlemek için döviz satmaya başlayan Merkez Bankası, sermaye çıkışlarının da başlaması ile buna engel olamadı ve 1994 başlarında döviz kuru fırladı. 4 ayda dolar kuru yüzde 100'ün üzerinde değer kaybetti. Döviz rezervi 7 milyar dolardan 3 milyar dolar indi. 5 Nisan 1994 tarihinde ise hükümet yüzde 400 faizli borçlanma tahvillerini ihraç etti ve kemer sıkma politikalarına başladı.
Krizin olduğu yıllarda Hazine'de olan Ekonomist Hakan Özyıldız, o günlerde siyasi baskının arttığını ve düşük faiz isteği nedeniyle Hazine'nin tahvil ihalelerini iptal ettiğini hatırlatarak, "Siyasilerin günlük ekonomiye sürekli müdahaleleri kriz çıkarma riski yaratır. Bunun en güzel örneği 1994 krizidir" diye konuştu.
Bu dönemde Merkez Bankası'nda açık piyasa işlemlerinde görevli olan Ekonomist Uğur Gürses, Tansu Çiller'in düşük faiz takıntısının krize neden olduğunu belirterek, "Çiller, öncesinde ekonomiden sorumlu bakandı. 1993 Haziran'da başbakan olduktan sonra faizleri düşürmek için yüksek faizli bulduğu tahvil ihalelerini bile iptal etti. Bu takıntı nedeniyle dövize kaçış başladı ve 1993'de başlayan kriz 5 Nisan 1994'de son buldu" değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan önderliğinde 2002 yılında iktidara gelen AKP, bu tarihten itibaren faizlerin düşük tutulması yönünde bir politikayı benimsedi. Bu politika çoğu kez Başbakan Erdoğan'ın Merkez Bankası başkanları ile polemik yaşamasına neden oldu.
kerim.karakaya@wsj.com