KOBİ'ler ekonominin belkemiğini oluşturuyor
Başbakan Yardımcısı Babacan, "Türkiye'de kendi deneyimimize göre KOBİ'ler ekonominin belkemiğini oluşturuyor" dedi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Türkiye'de kendi deneyimimize göre KOBİ'ler ekonominin belkemiğini oluşturuyor. Aslında bu pek çok gelişmekte olan ülke için geçerli. Bazı gelişmiş ülkeler de dahi KOBİ'ler ekonomik yapının çok önemli bir parçası olmaya devam ediyor" dedi.
Uluslararası Finans Enstitüsü'nün (Institute of International Finance - IIF) düzenlediği "Türkiye Başkanlığındaki G20 Gündemi" konferansında konuşan Babacan, Türkiye'nin öncelikleri ile IIF'in önceliklerinin aynı olduğunu ifade etti. Kendisinin ilk katıldığı G20 toplantısının kasım 2002'de Yeni Delhi'deki toplantı olduğunu anımsatan Babacan, o tarihte toplantıların sadece bakanlar düzeyinde yapıldığını, liderler zirvesi düzenlenmediğini söyledi.
Babacan, o dönemde G7'nin esasen daha önemli bir yapı olduğunu, küresel ekonomik ve finansal sorunların o toplantılarda konuşulduğunu dile getirerek, ilk defa G20'de liderlerin 2008 yılında bir araya geldiğini ve o tarihten bu yana zirvelerin bir gelenek olduğunu ifade etti.
Dünyaya baktıldığında G20 gibi başka bir oluşumun bulunmadığını belirten Babacan, şöyle devam etti:
"G20, ülkelerin çok kapsamlı tartışmalar yapmasını sağlıyor. Masa etrafında 20 kişi olduğunda daha etkileşime dayalı bir diyalog yapmanız mümkün. 40-50 ve daha fazla katılımcı sayısı olduğunda benim de katıldığım bazı toplantılarda konuşmacılara 3 dakika kalıyor ve pek fazla etkileşimli bir diyalog ortamı oluşmuyor. Rakam çok küçük yani sadece 7 ülke olursa, o zaman da dünya ekonomisinin çok büyük bir kısmını gerçek anlamda temsil etmiyor. G20 yeterince temsil edici bir rakam olarak görülüyor. Coğrafi anlamda, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler var. Dünyadaki toplam hasılanın yüzde 70-80'i temsil ediliyor. Bu yüksek temsil yetkisi ve konuları etkileşimli bir şekilde tartışabilme imkanı aslında G20'yi çok önemli kılıyor."
"KOBİ'lerin yer aldığı diğer yarıyı unutmamak gerekiyor"
Babacan, Türkiye'nin başkanlığı döneminde birtakım kilit alanlar ilan ettiklerini aktararak, şöyle konuştu:
"Bu alanlar 3 kategoriden oluşuyor. Birincisi kapsayıcılık. Bu alanda çalışacağımız 2 konu var. İlki KOBİ'ler, ikincisi düşük gelişmekte olan ülkeler. 2015 yılı içerisinde G20'nin her bir gündem maddesi altında 'KOBİ'ler için yeterli şeyleri yapıyor muyuz' diye soracağız. Biz elimizde gelen bütün çabayı KOBİ'ler için gösteriyor muyuz? KOBİ'ler girişimcilik, inovasyon ve istihdam demektir. Pek çok ülkede istihdamın en az yüzde 50'si bazen yüzde 60-70'i KOBİ'lerden kaynaklanıyor. G20'nin B20 ile iyi bir iletişimi olduğunu biliyoruz. B20 aslında daha büyük şirketlerden oluşuyor. L20 ise büyük şirketler için çalışan işçilerin sendikalarından oluşan bir grup. Büyük şirketlerin katkısını çok önemsiyoruz. Bu şirketlerin küresel ekonomik büyümeye katkısı çok önemli. O şirketlerin motive olmaları, oların gelecek dönemlere güven duymaları, yatırım ve ticaret yapmaları çok önemli, buna saygı duyuyoruz. Ancak diğer yarıyı da unutmamak gerekiyor. O diğer yarıda bir sürü küçük ve orta büyüklükte işletme var.
Türkiye'de kendi deneyimimize göre KOBİ'ler ekonominin belkemiğini oluşturuyor. Aslında bu pek çok gelişmekte olan ülke için geçerli. Bazı gelişmiş ülkelerde dahi KOBİ'ler ekonomik yapının çok önemli bir parçası olmaya devam ediyor. Bu nedenle KOBİ'lere özel bir önem veriyoruz. KOBİ'lerin küresel katma değer zincirinin bir parçası olmalarına nasıl yardımcı olabiliriz? KOBİ'lerin finansmana erişimini daha kolay nasıl kolaylaştırabiliriz? Bunları ele alacağız."
Geçen yıl bankacılık sektöründe kredi büyümesinin yüzde 16 arttığını ifade eden Babacan, KOBİ'lere kullandırılan kredilerin ise yüzde 25 arttığını belirtti.
"Finansal kapsayıcılık" kapsamında ikinci konunun düşük gelirli gelişmekte olan ülkeler olduğunu dile getiren Babacan, "Bu çerçevede, 'düşük gelirli gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarını, potansiyellerini, fırsatlarını yeterinde değerlendiriyor muyuz' sorusuna cevap arayacağız. G20 masasında aldığımız kararlar gerçekten dünyanın geri kalanı için fayda sağlıyor mu? sorununu göz önüne alacağız.
Babacan, BM, Dünya Bankası ve bölgesel kurumlarla da birlikte çalıştıklarını ve düşük gelirli gelişmekte olan ülkeler için bir gündem geliştirmeye çalıştıklarını anlattı.
"Değişime liderlik etmek süreci gerçekleştirmek çok önemli"
G20 toplantılarında pek çok iyi kararlar alındığını, iyi programların düzenlendiğini ve sorunun teşhisinin doğru yapıldığını belirten Babacan, "Ancak ihtiyaç olan yapılması gereken şeyi yapmak. Bu önemli bir konu. Bu da çok ulusal siyasetle ilgili olmaya başlıyor ve daha çok liderlikle ilgili bir konu. Pek çok ülkede bütçe açığı konusunda büyük tartışmalar yaşandı. Liderlik açığı da çok çok önemli bir konu. Zor olanı ama gerekli olanı yapmak önemli bir konu. Değişime liderlik etmek, insanları o konunun ülke için bir ihtiyaç olduğuna ikna etmek ve bu süreci gerçekleştirmek çok önemli. Dünyanın pek çok ülkesinde görülebilen popülist fikirleri takip etmek, popülist hareketlerin tuzağına düşmek ekonomik görünüm açısından daha çok sorun getiriyor. O yüzden iyi reformaları uygulamak acil olarak ihtiyaç duyulan bir şey" ifadelerini kullandı.
Yapısal reformların pek çok ülkedeki zor durumun üstesinden gelinebilmesi için kilit konumda olduğuna dikkati çeken Babacan, finans sektörü açısından G20'nin en somut çıktılarından birisinin Finansal İstikrar Kurulu (Financial Stability Board - FSB) olduğunu ve FSB'nin çok önemli katkılar sunduğunu dile getirdi.
Türkiye'de finansal düzenlemeler açısından çevrimdışı uygulamalar yaptıklarını anlatan Babacan, şunları kaydetti:
"Yani iyi zamanlarda düzenlemeleri sıkılaştımak ve finansal sektörün rezerv biriktirmesini istemek yolunda gidiyoruz. Kötü zamanlarda da biraz durumu gevşetip bu rezervlerin kullanılabilmesini sağlıyoruz. Bu yaklaşım bizim için çok faydalı oldu. Ancak iyi zamanlarda birtakım düzenlemelerle devreye girmek kolay olmuyor. Konjonktür karşıtı politikalar uygulamak her zaman kolay olmuyor. Ekonomiler, tüketim güçlü olduğunda, yatırımlar iyi gittiğinde, finans sektörü kredi verme konusunda çok istekli olduğunda politika yapıcıların devreye girip, 'biraz yavaşlatın, gelecekte olabilecek kötü zamanları düşünün, dengesizliklere ve balonların ortaya çıkmasına dikkat edin' demek çok kolay değil. Tabii ki bütün bu süreçler zamanında yapılmazsa o zaman biriken riskler çok büyük sorunlar ortaya çıkartabilir. Dolayısıyla bu sene uygulama çok önemli olacak. Bazı ülkelerde bu uygulamalar sürecinin başarılı olması mümkün."
"Ülke fonları ve emeklilik fonları kamu altyapı projelerine kaydırılabilir"
Üçüncü boyutun yatırım olduğuna dikkati çeken Babacan, "Yatırımların hepsi önemli ama özellikle altyapı yatırımlarına çok ihtiyaç var. Gelişmiş ülkelerde bile yatırım yapma ihtiyacı çok net. Ancak her ülkenin kamu fonları ile bunu yapacağı bir alan olmayabilir" dedi.
Pek çok ülkede çok yüksek kamu borcu olması ve bu borcu makul düzeylere indirme ihtiyacı nedeniyle kamu kaynaklarının bu işleri yapmak için yeterli olmadığına işaret eden Babacan, sözlerine şöyle devam etti:
"Gerekli mali imkanlara sahip olanlar için biz G20'de zaten o ülkelere bu konuda yatırım yapmak için çağrıda bulunuyoruz. Bu imkanlara sahip olmayanlar için özel kaynakların kamu altyapı yatırımlarına ne şekilde kanalize edileceği konusu özellikle önem verilmesi gereken bir alan. Faiz oranlarının negatif olduğu bir dönemde özel sektör kaynaklarının yeterince fazla olduğunu görmek mümkün. Ülke fonları ve emeklilik fonları kamu altyapı projelerine kaydırılabilir ama bunun için doğru modellerin olması lazım. Kamu-özel sektör ortaklığı gibi birtakım modeller burada önemli olabilir. Öngörülebilir bir hukuki çerçevenin özel sektör açısından oluşturulması gerekir. Burada özel sektör uzun vadeli projelere girebilsin. Öngörülebilirlik bu açıdan çok önemli bir konu. Sağlam bir hukuki çerçeve çok önemli. Devamlılık çok önemli. Büyük bir projenin ömrü içerisinde, projenin planlarından başlayıp projenin ömrü boyunca bazen belki üç, belki beş, belki on hükümet gelebilir. O ülkede öylesi bir dönemde ve süreçte özel sektör nasıl güven duyarak bu projelere girebilir ve belki de on farklı başbakan veya bakan ile çalıştığı zaman projenin sonunu öngörebiliyor mu? Bu önemli."
Diğer önemli bir konunun kamu-özel sektör ortaklılığın ne şekilde standartlaştırılabileceği olduğunu ifade eden Babacan, "Amacı daha kolay anlaşılabilmeli ve daha kolay bir şekilde yapılar oluşturulabilmeli. Bir başka nokta ise bunların anlaşılabilmesi ve gerekli teminatlarının sağlanabilmesini nasıl temin edebiliriz? Sermaye piyasalarında farklı finansal enstrümanlar vasıtasıyla ne şekilde menkul kıymetleştirilmesinin mümkün olabileceğine bakmak. Bütün bu alanlar önemli konular. Dünya Bankası'nın bu projenin standartalaştırılma tarafında çalışması için onlardan talepte bulunduk. IIF de bu süreçte bence çok önemli bir rol oynayabilir. Bunun nasıl yapılacağına dair rol oynayabilir" değerlendirmesini yaptı.
"Büyüme, güçlü ve dengeli olmaktan uzak"
Babacan, küresel ekonomiye bakıldığında büyümenin halen güçlü ve dengeli olmaktan uzak bulunduğunu söyledi.
Dünyanın her yerinde işsizliğin de önemli bir sorun olduğunu dile getiren Babacan, yakın zamanda büyüme ve istihdam ile ilgili olarak ABD, İngiltere gibi bazı gelişmiş ülkelerde gelişme olduğunu ama bunun maalesef birkaç ülkede görüldüğünü kaydetti.
Euro Bölgesi'nde ve Japonya'da toparlanmanın halen zayıf olduğunu vurgulayan Babacan, şöyle devam etti:
"Bütün bu zayıf büyüme gösteren ülkelere baktığımızda, bunun detaylarına indiğimizde, yapısal reformların, sorunların ve çözümlerin kökeninde yattığını görüyoruz. Gelişmekte olan ülkelere baktığımızda, büyüme oranları ortalama olarak düşmüş durumda. Son 10 yıla kıyasla daha düşük rakamlardan bahsediyoruz. Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelerde önümüzdeki 10 yıl için büyüme oranlarının geçmişteki 10 yıla göre daha düşük olması öngörülüyor. Yine de bu düşük rakamlar bile gelişmiş ülkelerin büyüme beklentilerinden daha yüksek. Küresel büyümenin yine de büyük bir kısmı gelişmekte olan ülkelerden gelecek. Dinamizm, büyüme arayanlar açısından, gelişmekte olan ülkeler hala iş yapılacak önemli yerler olmaya devam edecek.
Son 1-1,5 senede özellikle parasal genişlemenin azaltılmasıyla ilgili 2013 yılında başlayan gelişmelerden bu yana bazı gelişmekte olan ülkelerde birtakım olumsuzluklar olacağına dair konuşmalar oldu. 1990'lardaki Asya krizi ile bugünkü durum arasında benzetme yapanlar oluyor ama dünya değişti. 1990'lara göre çok değişti. O yıllarla kıyaslandığında gelişmekte olan ülkeler bugün çok daha düşük kamu borcu, çok daha düşük kamu açıklarıyla var oluyorlar. Döviz kuru rejimleri esnek ve çok daha yüksek döviz rezervleri var. Çok daha kuvvetli bankacılık sistemleri var. Yine gelişmekte olan ülkelerin krizlerle ilgili hafızaları da çok kuvvetli. O krizleri hatırlıyorlar."
"Bir yıl önce ile kıyaslandığında gelişmekte olan ülkelerle ilgili algı değişti"
Babacan, bir yıl önce ile bu dönemi karşılaştırıldığında genel anlamda gelişmekte olan ülkelerle ilgili algının değiştiğine dikkati çekerek, bir altı ay boyunca oldukça kötü bir dönemin söz konusu olduğunu anımsattı.
Gelişmekte olan ülkelerle ilgili olumsuz şeylerin söylendiği bir dönem geçirildiğine değinen Babacan, ama bu durumun da daha sonra hızla değiştiğini aktardı.
Babacan, pek çok ülkenin çok önemli adımlar atmaya ve doğru olan şeyleri yapmaya yönelik çalışmalar gerçekleştirdiğini kaydederek, dolayısıyla bu çerçevede elbette gelişmekte olan ülkeleri daha yakından takip etmeye devam etmenin çok önemli olmaya devam edeceğini ve düşük gelirli gelişmekte olan ülkeleri de bu çerçevede ele almanın önemli olacağını söyledi.
Düşük gelirli gelişmekte olan Afrika ülkelerine bakıldığında yüzde 5-6 gibi büyüme oranları görmenin mümkün olacağını ifade eden Babacan, "Türkiye'nin 2008 yılında Afrika'da sadece 12 tane büyükelçiliği vardı, bugün 39 tane. Ticaretimiz 4 katına çıktı. Türk Hava Yolları her gün Afrika'da 40'tan fazla şehire İstanbul'dan uçuş yapıyor. Dolayısıyla özellikle özel sektörün bu tür konulara ilgi göstermesi sonuçta çok iyi getirileri de beraberinde getiriyor" dedi.
"Türkiye, son 12 yıldır çok önemli bir dönüşüm sürecinden geçiyor"
Türkiye'nin son 12 yıldır çok önemli bir dönüşüm sürecinden geçtiğini belirten Babacan, '"Ekonomik dönüşüm çok önemliydi. Türkiye'nin 2002 yılında GSYH'sı 230 milyar dolar iken şu anda 800 milyar dolar civarında. İhracatımız 36 milyar dolardı. Şimdi 160 milyar dolara yaklaştı" ifadelerini kullandı.
İstanbul'un, iş dünyası açısından çok önemli bir merkez olduğuna değinen Babacan, pek çok uluslararası ve bölgesel kurumların bölge ile ilgili ofislerinin burada olduğunu hatırlattı.
Microsoft, İntel gibi kurumsal şirketler 60-70 ülkeyi Türkiye'den yönettiğini ifade eden Babacan, sözlerine şöyle devam etti:
"Coca-Cola'nın İstanbul ofisi 90'dan fazla ülkeden sorumlu. Dolayısıyla pek çok şirket İstanbul'da olmak ve bölgeye buradan hizmet vermekte önemli bir fayda görüyor. İstanbul'un hub olma özelliği gelişiyor. Özellikle finans sektörü açısından bu daha da önemli olmaya devam edecek. Elbette siyasi reformlara da önem veriyoruz. Bir ülkede, siyasi istikrarın olması, ekonomik ve finansal istikrarı temin edici bir unsurdur. Dolayısıyla siyasi reformlarımızda çok önemli oldu. Özellikle Avrupa Birliği (AB) üyelik süreci çerçevesinde... Avro Bölgesi krizinden sonra bile AB içerisindeki dayanışmanın zayıfladığı zamanda dahi biz AB'nin her zaman önemli bir barış projesi olduğuna inandık. Çünkü AB, idealler ve değerlerin birliğidir.
Farklılıkları kucaklayan ve ortaklıklar çerçevesinde bir araya gelen bir yapıdır. Dünya içinde çok önemlidir. Dolayısıyla bizde AB'nin bütün kriterlerini kabul ediyoruz. Demokrasi, temel haklar, hukukun üstünlüğü... Bütün bu prensiplerde bizim için çok önemli. 2002 yılından bu yana çok şey yaptık. Bu alanlarda çok reform yaptık. Ama Türkiye için yapılacaklar listesi oldukça uzun. Demokrasimizi geliştirmek, özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü geliştirmek için daha yapacaklarımız var. Güvene dayalı yargı sistemi konusunda yapmamız gereken çok şey var."
"Kamu borcu Türkiye açısından artık bir risk unsuru değil"
Türkiye'nin mali açıdan iyi durumda olduğunu dile getiren Babacan, kamu borcunun artık Türkiye açısından bir risk unsuru olmadığını kaydetti.
Ali Babacan, Türkiye'nin daha çok katma değer sağlaması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
"Teknolojide daha üst seviyelere gelmesi gerekiyor. Araştırma-geliştirme ve inovasyonda daha çok şey yapmamız gerekiyor. İşgücü piyasalarında daha çok esneklik sağlayıcı adımlar atmamız gerekiyor. Türkiye'nin yatırım ve iş yapılması gereken daha kolay olan bir yer haline gelmesi için çalışmamız gerekiyor.
Yargı reformu... Ne yazık ki son birkaç yılda özellikle Türkiye'de olan olaylar yargı sistemimizle ilgili bazı sıkıntılar doğurdu. O yüzden bizim tekrar yargı sistemine adım adım güveni tesis etmemiz gerekiyor ki; gerçekten Türkiye bir hukuk devleti olarak faaliyetlerine devam etsin. Neye ihtiyaç olduğunu biliyoruz. Arkamızda da önemli oranda bir kamuoyu desteği var."
kaynak:AA
Başbakan Yardımcısı Babacan, "Türkiye'de kendi deneyimimize göre KOBİ'ler ekonominin belkemiğini oluşturuyor" dedi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Türkiye'de kendi deneyimimize göre KOBİ'ler ekonominin belkemiğini oluşturuyor. Aslında bu pek çok gelişmekte olan ülke için geçerli. Bazı gelişmiş ülkeler de dahi KOBİ'ler ekonomik yapının çok önemli bir parçası olmaya devam ediyor" dedi.
Uluslararası Finans Enstitüsü'nün (Institute of International Finance - IIF) düzenlediği "Türkiye Başkanlığındaki G20 Gündemi" konferansında konuşan Babacan, Türkiye'nin öncelikleri ile IIF'in önceliklerinin aynı olduğunu ifade etti. Kendisinin ilk katıldığı G20 toplantısının kasım 2002'de Yeni Delhi'deki toplantı olduğunu anımsatan Babacan, o tarihte toplantıların sadece bakanlar düzeyinde yapıldığını, liderler zirvesi düzenlenmediğini söyledi.
Babacan, o dönemde G7'nin esasen daha önemli bir yapı olduğunu, küresel ekonomik ve finansal sorunların o toplantılarda konuşulduğunu dile getirerek, ilk defa G20'de liderlerin 2008 yılında bir araya geldiğini ve o tarihten bu yana zirvelerin bir gelenek olduğunu ifade etti.
Dünyaya baktıldığında G20 gibi başka bir oluşumun bulunmadığını belirten Babacan, şöyle devam etti:
"G20, ülkelerin çok kapsamlı tartışmalar yapmasını sağlıyor. Masa etrafında 20 kişi olduğunda daha etkileşime dayalı bir diyalog yapmanız mümkün. 40-50 ve daha fazla katılımcı sayısı olduğunda benim de katıldığım bazı toplantılarda konuşmacılara 3 dakika kalıyor ve pek fazla etkileşimli bir diyalog ortamı oluşmuyor. Rakam çok küçük yani sadece 7 ülke olursa, o zaman da dünya ekonomisinin çok büyük bir kısmını gerçek anlamda temsil etmiyor. G20 yeterince temsil edici bir rakam olarak görülüyor. Coğrafi anlamda, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler var. Dünyadaki toplam hasılanın yüzde 70-80'i temsil ediliyor. Bu yüksek temsil yetkisi ve konuları etkileşimli bir şekilde tartışabilme imkanı aslında G20'yi çok önemli kılıyor."
"KOBİ'lerin yer aldığı diğer yarıyı unutmamak gerekiyor"
Babacan, Türkiye'nin başkanlığı döneminde birtakım kilit alanlar ilan ettiklerini aktararak, şöyle konuştu:
"Bu alanlar 3 kategoriden oluşuyor. Birincisi kapsayıcılık. Bu alanda çalışacağımız 2 konu var. İlki KOBİ'ler, ikincisi düşük gelişmekte olan ülkeler. 2015 yılı içerisinde G20'nin her bir gündem maddesi altında 'KOBİ'ler için yeterli şeyleri yapıyor muyuz' diye soracağız. Biz elimizde gelen bütün çabayı KOBİ'ler için gösteriyor muyuz? KOBİ'ler girişimcilik, inovasyon ve istihdam demektir. Pek çok ülkede istihdamın en az yüzde 50'si bazen yüzde 60-70'i KOBİ'lerden kaynaklanıyor. G20'nin B20 ile iyi bir iletişimi olduğunu biliyoruz. B20 aslında daha büyük şirketlerden oluşuyor. L20 ise büyük şirketler için çalışan işçilerin sendikalarından oluşan bir grup. Büyük şirketlerin katkısını çok önemsiyoruz. Bu şirketlerin küresel ekonomik büyümeye katkısı çok önemli. O şirketlerin motive olmaları, oların gelecek dönemlere güven duymaları, yatırım ve ticaret yapmaları çok önemli, buna saygı duyuyoruz. Ancak diğer yarıyı da unutmamak gerekiyor. O diğer yarıda bir sürü küçük ve orta büyüklükte işletme var.
Türkiye'de kendi deneyimimize göre KOBİ'ler ekonominin belkemiğini oluşturuyor. Aslında bu pek çok gelişmekte olan ülke için geçerli. Bazı gelişmiş ülkelerde dahi KOBİ'ler ekonomik yapının çok önemli bir parçası olmaya devam ediyor. Bu nedenle KOBİ'lere özel bir önem veriyoruz. KOBİ'lerin küresel katma değer zincirinin bir parçası olmalarına nasıl yardımcı olabiliriz? KOBİ'lerin finansmana erişimini daha kolay nasıl kolaylaştırabiliriz? Bunları ele alacağız."
Geçen yıl bankacılık sektöründe kredi büyümesinin yüzde 16 arttığını ifade eden Babacan, KOBİ'lere kullandırılan kredilerin ise yüzde 25 arttığını belirtti.
"Finansal kapsayıcılık" kapsamında ikinci konunun düşük gelirli gelişmekte olan ülkeler olduğunu dile getiren Babacan, "Bu çerçevede, 'düşük gelirli gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarını, potansiyellerini, fırsatlarını yeterinde değerlendiriyor muyuz' sorusuna cevap arayacağız. G20 masasında aldığımız kararlar gerçekten dünyanın geri kalanı için fayda sağlıyor mu? sorununu göz önüne alacağız.
Babacan, BM, Dünya Bankası ve bölgesel kurumlarla da birlikte çalıştıklarını ve düşük gelirli gelişmekte olan ülkeler için bir gündem geliştirmeye çalıştıklarını anlattı.
"Değişime liderlik etmek süreci gerçekleştirmek çok önemli"
G20 toplantılarında pek çok iyi kararlar alındığını, iyi programların düzenlendiğini ve sorunun teşhisinin doğru yapıldığını belirten Babacan, "Ancak ihtiyaç olan yapılması gereken şeyi yapmak. Bu önemli bir konu. Bu da çok ulusal siyasetle ilgili olmaya başlıyor ve daha çok liderlikle ilgili bir konu. Pek çok ülkede bütçe açığı konusunda büyük tartışmalar yaşandı. Liderlik açığı da çok çok önemli bir konu. Zor olanı ama gerekli olanı yapmak önemli bir konu. Değişime liderlik etmek, insanları o konunun ülke için bir ihtiyaç olduğuna ikna etmek ve bu süreci gerçekleştirmek çok önemli. Dünyanın pek çok ülkesinde görülebilen popülist fikirleri takip etmek, popülist hareketlerin tuzağına düşmek ekonomik görünüm açısından daha çok sorun getiriyor. O yüzden iyi reformaları uygulamak acil olarak ihtiyaç duyulan bir şey" ifadelerini kullandı.
Yapısal reformların pek çok ülkedeki zor durumun üstesinden gelinebilmesi için kilit konumda olduğuna dikkati çeken Babacan, finans sektörü açısından G20'nin en somut çıktılarından birisinin Finansal İstikrar Kurulu (Financial Stability Board - FSB) olduğunu ve FSB'nin çok önemli katkılar sunduğunu dile getirdi.
Türkiye'de finansal düzenlemeler açısından çevrimdışı uygulamalar yaptıklarını anlatan Babacan, şunları kaydetti:
"Yani iyi zamanlarda düzenlemeleri sıkılaştımak ve finansal sektörün rezerv biriktirmesini istemek yolunda gidiyoruz. Kötü zamanlarda da biraz durumu gevşetip bu rezervlerin kullanılabilmesini sağlıyoruz. Bu yaklaşım bizim için çok faydalı oldu. Ancak iyi zamanlarda birtakım düzenlemelerle devreye girmek kolay olmuyor. Konjonktür karşıtı politikalar uygulamak her zaman kolay olmuyor. Ekonomiler, tüketim güçlü olduğunda, yatırımlar iyi gittiğinde, finans sektörü kredi verme konusunda çok istekli olduğunda politika yapıcıların devreye girip, 'biraz yavaşlatın, gelecekte olabilecek kötü zamanları düşünün, dengesizliklere ve balonların ortaya çıkmasına dikkat edin' demek çok kolay değil. Tabii ki bütün bu süreçler zamanında yapılmazsa o zaman biriken riskler çok büyük sorunlar ortaya çıkartabilir. Dolayısıyla bu sene uygulama çok önemli olacak. Bazı ülkelerde bu uygulamalar sürecinin başarılı olması mümkün."
"Ülke fonları ve emeklilik fonları kamu altyapı projelerine kaydırılabilir"
Üçüncü boyutun yatırım olduğuna dikkati çeken Babacan, "Yatırımların hepsi önemli ama özellikle altyapı yatırımlarına çok ihtiyaç var. Gelişmiş ülkelerde bile yatırım yapma ihtiyacı çok net. Ancak her ülkenin kamu fonları ile bunu yapacağı bir alan olmayabilir" dedi.
Pek çok ülkede çok yüksek kamu borcu olması ve bu borcu makul düzeylere indirme ihtiyacı nedeniyle kamu kaynaklarının bu işleri yapmak için yeterli olmadığına işaret eden Babacan, sözlerine şöyle devam etti:
"Gerekli mali imkanlara sahip olanlar için biz G20'de zaten o ülkelere bu konuda yatırım yapmak için çağrıda bulunuyoruz. Bu imkanlara sahip olmayanlar için özel kaynakların kamu altyapı yatırımlarına ne şekilde kanalize edileceği konusu özellikle önem verilmesi gereken bir alan. Faiz oranlarının negatif olduğu bir dönemde özel sektör kaynaklarının yeterince fazla olduğunu görmek mümkün. Ülke fonları ve emeklilik fonları kamu altyapı projelerine kaydırılabilir ama bunun için doğru modellerin olması lazım. Kamu-özel sektör ortaklığı gibi birtakım modeller burada önemli olabilir. Öngörülebilir bir hukuki çerçevenin özel sektör açısından oluşturulması gerekir. Burada özel sektör uzun vadeli projelere girebilsin. Öngörülebilirlik bu açıdan çok önemli bir konu. Sağlam bir hukuki çerçeve çok önemli. Devamlılık çok önemli. Büyük bir projenin ömrü içerisinde, projenin planlarından başlayıp projenin ömrü boyunca bazen belki üç, belki beş, belki on hükümet gelebilir. O ülkede öylesi bir dönemde ve süreçte özel sektör nasıl güven duyarak bu projelere girebilir ve belki de on farklı başbakan veya bakan ile çalıştığı zaman projenin sonunu öngörebiliyor mu? Bu önemli."
Diğer önemli bir konunun kamu-özel sektör ortaklılığın ne şekilde standartlaştırılabileceği olduğunu ifade eden Babacan, "Amacı daha kolay anlaşılabilmeli ve daha kolay bir şekilde yapılar oluşturulabilmeli. Bir başka nokta ise bunların anlaşılabilmesi ve gerekli teminatlarının sağlanabilmesini nasıl temin edebiliriz? Sermaye piyasalarında farklı finansal enstrümanlar vasıtasıyla ne şekilde menkul kıymetleştirilmesinin mümkün olabileceğine bakmak. Bütün bu alanlar önemli konular. Dünya Bankası'nın bu projenin standartalaştırılma tarafında çalışması için onlardan talepte bulunduk. IIF de bu süreçte bence çok önemli bir rol oynayabilir. Bunun nasıl yapılacağına dair rol oynayabilir" değerlendirmesini yaptı.
"Büyüme, güçlü ve dengeli olmaktan uzak"
Babacan, küresel ekonomiye bakıldığında büyümenin halen güçlü ve dengeli olmaktan uzak bulunduğunu söyledi.
Dünyanın her yerinde işsizliğin de önemli bir sorun olduğunu dile getiren Babacan, yakın zamanda büyüme ve istihdam ile ilgili olarak ABD, İngiltere gibi bazı gelişmiş ülkelerde gelişme olduğunu ama bunun maalesef birkaç ülkede görüldüğünü kaydetti.
Euro Bölgesi'nde ve Japonya'da toparlanmanın halen zayıf olduğunu vurgulayan Babacan, şöyle devam etti:
"Bütün bu zayıf büyüme gösteren ülkelere baktığımızda, bunun detaylarına indiğimizde, yapısal reformların, sorunların ve çözümlerin kökeninde yattığını görüyoruz. Gelişmekte olan ülkelere baktığımızda, büyüme oranları ortalama olarak düşmüş durumda. Son 10 yıla kıyasla daha düşük rakamlardan bahsediyoruz. Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelerde önümüzdeki 10 yıl için büyüme oranlarının geçmişteki 10 yıla göre daha düşük olması öngörülüyor. Yine de bu düşük rakamlar bile gelişmiş ülkelerin büyüme beklentilerinden daha yüksek. Küresel büyümenin yine de büyük bir kısmı gelişmekte olan ülkelerden gelecek. Dinamizm, büyüme arayanlar açısından, gelişmekte olan ülkeler hala iş yapılacak önemli yerler olmaya devam edecek.
Son 1-1,5 senede özellikle parasal genişlemenin azaltılmasıyla ilgili 2013 yılında başlayan gelişmelerden bu yana bazı gelişmekte olan ülkelerde birtakım olumsuzluklar olacağına dair konuşmalar oldu. 1990'lardaki Asya krizi ile bugünkü durum arasında benzetme yapanlar oluyor ama dünya değişti. 1990'lara göre çok değişti. O yıllarla kıyaslandığında gelişmekte olan ülkeler bugün çok daha düşük kamu borcu, çok daha düşük kamu açıklarıyla var oluyorlar. Döviz kuru rejimleri esnek ve çok daha yüksek döviz rezervleri var. Çok daha kuvvetli bankacılık sistemleri var. Yine gelişmekte olan ülkelerin krizlerle ilgili hafızaları da çok kuvvetli. O krizleri hatırlıyorlar."
"Bir yıl önce ile kıyaslandığında gelişmekte olan ülkelerle ilgili algı değişti"
Babacan, bir yıl önce ile bu dönemi karşılaştırıldığında genel anlamda gelişmekte olan ülkelerle ilgili algının değiştiğine dikkati çekerek, bir altı ay boyunca oldukça kötü bir dönemin söz konusu olduğunu anımsattı.
Gelişmekte olan ülkelerle ilgili olumsuz şeylerin söylendiği bir dönem geçirildiğine değinen Babacan, ama bu durumun da daha sonra hızla değiştiğini aktardı.
Babacan, pek çok ülkenin çok önemli adımlar atmaya ve doğru olan şeyleri yapmaya yönelik çalışmalar gerçekleştirdiğini kaydederek, dolayısıyla bu çerçevede elbette gelişmekte olan ülkeleri daha yakından takip etmeye devam etmenin çok önemli olmaya devam edeceğini ve düşük gelirli gelişmekte olan ülkeleri de bu çerçevede ele almanın önemli olacağını söyledi.
Düşük gelirli gelişmekte olan Afrika ülkelerine bakıldığında yüzde 5-6 gibi büyüme oranları görmenin mümkün olacağını ifade eden Babacan, "Türkiye'nin 2008 yılında Afrika'da sadece 12 tane büyükelçiliği vardı, bugün 39 tane. Ticaretimiz 4 katına çıktı. Türk Hava Yolları her gün Afrika'da 40'tan fazla şehire İstanbul'dan uçuş yapıyor. Dolayısıyla özellikle özel sektörün bu tür konulara ilgi göstermesi sonuçta çok iyi getirileri de beraberinde getiriyor" dedi.
"Türkiye, son 12 yıldır çok önemli bir dönüşüm sürecinden geçiyor"
Türkiye'nin son 12 yıldır çok önemli bir dönüşüm sürecinden geçtiğini belirten Babacan, '"Ekonomik dönüşüm çok önemliydi. Türkiye'nin 2002 yılında GSYH'sı 230 milyar dolar iken şu anda 800 milyar dolar civarında. İhracatımız 36 milyar dolardı. Şimdi 160 milyar dolara yaklaştı" ifadelerini kullandı.
İstanbul'un, iş dünyası açısından çok önemli bir merkez olduğuna değinen Babacan, pek çok uluslararası ve bölgesel kurumların bölge ile ilgili ofislerinin burada olduğunu hatırlattı.
Microsoft, İntel gibi kurumsal şirketler 60-70 ülkeyi Türkiye'den yönettiğini ifade eden Babacan, sözlerine şöyle devam etti:
"Coca-Cola'nın İstanbul ofisi 90'dan fazla ülkeden sorumlu. Dolayısıyla pek çok şirket İstanbul'da olmak ve bölgeye buradan hizmet vermekte önemli bir fayda görüyor. İstanbul'un hub olma özelliği gelişiyor. Özellikle finans sektörü açısından bu daha da önemli olmaya devam edecek. Elbette siyasi reformlara da önem veriyoruz. Bir ülkede, siyasi istikrarın olması, ekonomik ve finansal istikrarı temin edici bir unsurdur. Dolayısıyla siyasi reformlarımızda çok önemli oldu. Özellikle Avrupa Birliği (AB) üyelik süreci çerçevesinde... Avro Bölgesi krizinden sonra bile AB içerisindeki dayanışmanın zayıfladığı zamanda dahi biz AB'nin her zaman önemli bir barış projesi olduğuna inandık. Çünkü AB, idealler ve değerlerin birliğidir.
Farklılıkları kucaklayan ve ortaklıklar çerçevesinde bir araya gelen bir yapıdır. Dünya içinde çok önemlidir. Dolayısıyla bizde AB'nin bütün kriterlerini kabul ediyoruz. Demokrasi, temel haklar, hukukun üstünlüğü... Bütün bu prensiplerde bizim için çok önemli. 2002 yılından bu yana çok şey yaptık. Bu alanlarda çok reform yaptık. Ama Türkiye için yapılacaklar listesi oldukça uzun. Demokrasimizi geliştirmek, özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü geliştirmek için daha yapacaklarımız var. Güvene dayalı yargı sistemi konusunda yapmamız gereken çok şey var."
"Kamu borcu Türkiye açısından artık bir risk unsuru değil"
Türkiye'nin mali açıdan iyi durumda olduğunu dile getiren Babacan, kamu borcunun artık Türkiye açısından bir risk unsuru olmadığını kaydetti.
Ali Babacan, Türkiye'nin daha çok katma değer sağlaması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
"Teknolojide daha üst seviyelere gelmesi gerekiyor. Araştırma-geliştirme ve inovasyonda daha çok şey yapmamız gerekiyor. İşgücü piyasalarında daha çok esneklik sağlayıcı adımlar atmamız gerekiyor. Türkiye'nin yatırım ve iş yapılması gereken daha kolay olan bir yer haline gelmesi için çalışmamız gerekiyor.
Yargı reformu... Ne yazık ki son birkaç yılda özellikle Türkiye'de olan olaylar yargı sistemimizle ilgili bazı sıkıntılar doğurdu. O yüzden bizim tekrar yargı sistemine adım adım güveni tesis etmemiz gerekiyor ki; gerçekten Türkiye bir hukuk devleti olarak faaliyetlerine devam etsin. Neye ihtiyaç olduğunu biliyoruz. Arkamızda da önemli oranda bir kamuoyu desteği var."
kaynak:AA