Haber Detayı

İhracatın Üçte Biri Ahmet'in, Üçte İkisi Hans'ın


Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, 'Dahilde İşleme İzin Belgelerine' dayanarak ortaya koyduğu araştırmasına göre Ocak ayında 100 dolarlık ihracat için 62 dolarlık ara malı ithalatı yapıldı. Oran, "Bu ise ihracatın üçte birinin Ahmet'in, üçte ikisinin ise Hans'ın cebine girdiğini gösteriyor. Yani maalesef ihracat manzaramız 'montajcı Türkiye, makyajcı AKP' ile tanımlanacak durumda" dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Umut Oran, "AKP'nin ekonomide başarılı görünmek için yaptığı manipülasyonlar kapsamında petrol karşılığı 'altınla ödemeyi' dahil ederek ihracat hacmini şişirdiğini deşifre etmiştik. İhracatın dinamiklerine baktığımızda ise çok daha vahim bir yapısal çarpıklıkla karşılaşıyoruz" diyerek, Ocak ayı Dahilde İşleme İzin Belgeleri Türk sanayinin, 100 dolarlık ihracat yapabilmek için 62 dolarlık girdi ithal ettiğini ortaya koyduğunu belitti. Oran, AKP döneminde küresel finansal sermayenin 'vur kaç' alanına dönen Türkiye'ye gelen yoğun sıcak paranın döviz arzını artırarak TL'nin yapay biçimde değerlendirmesinin, sanayiyi ithal girdi bağımlısı yaptığını söyleyerek şunları kaydetti:  "Bu süreçte; ucuza gelmesi nedeniyle giderek tamamen ithal girdiye yönelen sanayide "montajcılık" eğilimi güçlendi; neredeyse ihracat faaliyeti ithal edilen yarı mamul ürünlerin, küçük katkı ve operasyonlarla başka bir ülkeye aktarmadan ibaret hale geldi. Dünyaya satılan mallar içinde "gerçek ihraç ürünü" denebileceklerin payı son derece düştü. Sanayide çarkların yavaşladığı, ekonominin durduğu 2012'de yatırım ve tüketim malı ithalatı azalırken, ara malı ithalatı artmaya devam etti. İç piyasa ve ihraçlık ürün üretiminde kullanılan ithal ara malına ödenen döviz 175 milyar dolarla toplam ithalatın yüzde 74'üne ulaştı. Türkiye'nin tüm ihracatı, ithal ara malı faturasını ödemeye yetmedi. Sanayinin iç piyasa ve ihracata yönelik üretiminde ithal girdi bağımlılığı, ihracat hacmini kağıt üzerinde büyütse de ihracatın katma değerini düşürüyor. Bu yapıda ihracat arttıkça ithalat daha çok artıyor, bir çeşit bumerang etkisiyle Türkiye kendi kendini vuruyor. AKP'nin ekonomi politikalarının bir sonucu olarak ihracatın ithalata mutlak bağımlı hale geldiği bu yapıda ihracat artışı ithalat büyümesini de beraberinde getiriyor ve dış ticaret dengesi aleyhte gelişiyor. Başka deyişle bu yöntemle kırılan "ihracat rekoru" aslında "Pirus Zaferi"nden öte bir anlam ifade etmiyor."

KOBİLER

Türkiye'de istihdamın büyük bölümünü gerçekleştiren KOBİ'lerin, yerli ara malı üretimini de omuzladığını belirten Oran, ithal girdiye yöneliş, hemen hepsi KOBİ olan yerli ara malı üreticilerinin, dolayısıyla da istihdamı olumsuz etkilerken; ithalat yapılan ülkelerin üretim ve istihdamına katkı yapıldığını bildirdi. Oran, ucuz ithal girdiyle rekabet edemeyen KOBİ'lerin büyüyememesinin, işsizliğin çözümünü zorlaştırdığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:  "On yılı aşan AKP iktidarında Türkiye küresel finansal sermayenin rant ve vurgun alanına dönüşürken, gelir dağılımındaki bozulma ve geniş halk kitlelerinin giderek yoksullaşması bu döneme damgasını vurdu. AKP'nin, rakamsal illüzyonlarla kendini ekonomide başarılı göstermeye yönelik manipülasyonlarının ise ardı arkası gelmiyor. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ihracatta başarı öyküleri anlatıyor, iddialı hedefler ortaya atıyor, sonra da bunun tutturulması için alışılmadık uygulamalar gündeme geliyor. Bu kapsamda; İran'dan alınan petrol ve gazın bedeli için yapılan "altınla ödeme"nin ihracat gibi gösterilerek, toplam ihracat hacminin kağıt üzerinde büyütüldüğünü daha önce deşifre etmiştik. Ancak bu tür rakamsal makyaj ve oynamalar bir yana, ihracatın dinamiklerine ve işleyişine baktığımızda ise bundan daha da vahim çarpık bir tablo, yapısal bir sorunla karşılaşıyoruz. AKP'nin ekonomi politikaları, sanayiyi hem iç piyasa hem de ihracata yönelik üretiminde "ithal girdi bağımlısı" yaptı. AKP döneminde küresel finansal sermayenin "vur kaç" alanına dönen Türkiye'ye Borsa ve DİBS'e gelen yoğun sıcak para döviz arzını artırarak TL'yi yapay biçimde değerlendirdi. Bu gelişme, sanayiyi ithal girdi bağımlısı yaptı; yerli ara malı sektörünü ise adeta bitirdi. Bu süreçte; ucuza gelmesi nedeniyle giderek tamamen ithal girdiye yönelen sanayide "montajcılık" eğilimi güçlendi; neredeyse oradan buradan ithal edilen yarı mamul ürünleri, küçük bir katkı ve operasyonla başka bir ülkeye aktarmanın adı "ihracat" oldu. Kağıt üzerinde şişirilerek büyük gösterilen ihracatın katma değeri ise giderek düştü. Gelinen aşamada, dünyaya satılan mallar içinde "gerçek ihraç ürünü" denebileceklerin payı son derece düşük bir düzeye indi."

100 DOLARLIK İHRACAT İÇİN 62 DOLARLIK GİRDİ İTHALATI

Oran, "Dâhilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında düzenlenen Dahilde İşleme İzin Belgeleri ile ihracatçılar, belli bir ihracat taahhüdünde bulunarak, söz konusu ihraç ürünlerinin üretiminde kullanacağı ithalat miktarını bildiriyor, bu kapsamda ihracatçıya bir çeşit ihracat teşviki olarak söz konusu ithalatı vergisiz ve harçsız olarak gerçekleştirme olanağı sağlanıyor" diyerek, DİR kapsamında firmaların taahhüt ettiği ihracat ile bunun için yapmaları gereken ithalatın oranının, Türkiye'nin üretim ve ihracatındaki ithal girdi bağımlılığını ortaya koyduğunu belirterek, "Zafer Çağlayan'ın başında bulunduğu Ekonomi Bakanlığı tarafından Ocak ayında düzenlenen söz konusu izin belgeleri kapsamında 653 firma toplam 4 milyar 872 milyon dolarlık ihracat taahhüdünde bulunurken, bunun üretimi için 3 milyar 27,4 milyon dolarlık ithalat izni aldı. DİR kapsamında dâhilde işlenip ihraç edilen ürünlerin üretiminde kullanılan girdiler vergisiz-harçsız ithal ediliyor. En son Ocak ayına ait Resmi Gazete'de yayımlanan DİR verilerine göre firmalar, taahhüt ettikleri ihracatın yüzde 62,1'i kadar ithalat gerçekleştirecekler. İhracatta ithal girdiye bağımlılığı gösteren bu oranın giderek daha da büyüdüğü, TL'deki değerlenmenin ithal hammaddeyi ucuzlatmasının etkisiyle, üretimin büyük bölümünün ithal girdiyle gerçekleştirilir olduğu dikkati çekiyor. DİR kapsamında öngörülen ithalatın taahhüt edilen ihracata oranı, geçen yılın aynı ayında yüzde 58,5 olmuştu" şeklinde konuştu.

ÜRETİMDE, İTHALATA EN FAZLA BAĞIMLI SEKTÖRLER

Ocak ayında düzenlenen dâhilde işleme izin belgelerinde sektörlere göre en yüksek tutarlı ithalatı demir çeliğin yapacağını belirten Oran, "İthalata bağımlılığın da en yüksek bu sektörde olduğu belirlendi. Toplam 1 milyar 453,4 milyon dolarlık ihracat taahhüdünde bulunan 40 sektör firması, bunun yüzde 76,8'i oranında toplam 1 milyar 116,8 milyon dolarlık ithalat gerçekleştirecek" dedi. DİR kapsamındaki ihracat taahhüdünün ve bunun için yapılacak ithalat tutarına göre hesaplanan ithalata bağımlılık oranında demir çelik sektörünün yüzde 76.4'le işleme, yüzde 69.3'le demir dışı metaller, yüzde 66.2 ile gıda ve içki, yüzde 63,8'le elektrikli makineler, yüzde 62,9'la pişmiş kil ve çimento gereçlerinin izlediğine dikkat çeken Oran, ""Bağımlılık oranı orman ürünlerinde yüzde 61, lastik sektöründe yüzde 60,2, elektronikte yüzde 59.8, madeni eşyada yüzde 59, makine imalatında yüzde 53,7, deri ve köselede yüzde 53,6, dokuma ve giyimde yüzde 52,5, mesleki ve optik cihazlarda yüzde 45,7, kağıtta yüzde 43, kimyada yüzde 42,7 olurken, en düşük seramikte yüzde 28.6 ile en düşük düzeyde gerçekleşti" şeklinde konuştu.

DURAKLAMA YILI 2012'DE İTHAL GİRDİYE 175 MİLYAR DOLAR

Oran, 2012 yılında sanayide çarkların yavaşladığı, tüketimde daralma, ekonomide soğumanın olduğunu, sanayi sektörünün ithal girdi bağımlılığının devam ettiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "Ara malı (hammadde) ithalatına ödenen fatura 175 milyar doları buldu. Geçen yıl yatırım ve tüketim malı ithalatındaki hızlı düşüşlere karşılık, hammadde ithalatı artışını sürdürdü. TÜİK verilerine göre, geçen yıl 236.5 milyar dolar olan toplam ithalatın dörtte üç oranındaki174.9 milyar dolarlık bölümünü, ara malları oluşturdu. Ara malı ithalatı önceki yıla göre 4.3 milyar dolar arttı. Buna karşılık sermaye malı ithalatı 3.3 milyar dolar azalarak 33.9 milyar dolara; tüketim malı ithalatı da yaklaşık 3 milyar dolar azalarak 26.7 milyar dolara geriledi. Toplam ithalatta ara malının önceki yıl yüzde 71.9 olan payı, 2012'de daha da yükselerek yüzde 74'e çıktı. Toplam ihracat ithal hammaddeyi karşılamıyor. Türkiye'nin toplam ihracatı, hem iç piyasa hem de ihracata yönelik üretim yapmak için ithal edilen ara mallarının toplam faturasını ödemeye yetmedi. Yıl boyunca yapılan toplam ihracat, ara malı ithalatının ancak yüzde 87'sini karşılamaya yetti. Diğer bir deyişle ara malı ithalatı toplam ihracatın yüzde 115'ine ulaştı. Geçen yıl toplam ihracatla ithal girdi maliyeti arasındaki makas biraz daralmakla birlikte yine de ihracat, hammadde ithalatının altında kalmaya devam etti. 2011'de toplam ihracatın yüzde 128'i kadar ara malı ithal edilmişti. Geçen yılki ara malı ithalatının da 73.9 milyar dolarla en büyük bölümünü "Sanayi için işlem görmüş hammaddeler" oluşturdu. Söz konusu ithalat montaj sanayi faaliyetinin ağırlığına işaret ediyor. İkinci büyük kalemi ise "veri gizliliği" uygulaması dolayısıyla TÜİK istatistiklerinde "gizli veri" olarak yer alan 39.5 milyar dolarlık petrol ürünleri oluşturdu. Hammadde ithalatındaki asıl artış da bu kalemden kaynaklandı. Söz konusu ithalat önceki yıla göre yüzde 14.8 arttı. İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar kalemi de yüzde 6 artışla 17.4 milyar dolar oldu. Buna karşılık sanayi için işlem görmemiş hammaddelerin ithalatı yüzde 5 azalarak 15.3 milyar, taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları yüzde 9.8 düşüşle 11.1 milyar dolara geriledi. Yatırım mallarının aksam ve parçaları 10.9 milyar dolarla yerinde saydı. Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler yüzde 15.5 düşüşle 3.7 milyar dolara gerilerken, aynı kategorideki işlenmiş hammaddelerin ithalatı yüzde 19.1 artışla 2.1 milyar dolar oldu."

MONTAJ SANAYİYE DEVAM

Değişik yollardan sağlanan araç-gereç parçalarını birleştirip bütün elde ederek üretim yapan sanayi dalları için "montaj sanayi" adlandırmasının kullanıldığını belirten Oran, "'Tak yapçılık' da denen montaj sanayinin öne çıktığı sektörlerin başında otomobil, buzdolabı, çamaşır makinesi üretimi başta olmak üzere öteki elektrikli ev aletleri, elektronik aletler ve büro araç ve gereçleri sanayii geliyor. Daha çok Türkiye'de ve az gelişmiş ülkelerde görülen bu tür sanayinin yarar ve zararları tartışılıyor. Özellikle, parçaların ithal yoluyla dış ülkelerden getirilerek yalnızca birleştirilmesi için bir sanayi düzeni geliştirilmesinin, ulusal sanayiyi engellediği belirtiliyor. İthal girdi daha çok iç piyasaya yönelik üretimde kullanılıyor" dedi. Oran 2012 yılı ihracatının ikinci büyük bölümünün ise 55.6 milyar dolarla tüketim maddelerinin oluşturduğuna dikkat çekerek, "Tüketim malı ihracatındaki artış yüzde 6.5'de kaldı. 2011 yılında yüzde 30.2 olan tüketim malı ihracatının ara malı ithalatına oranı 2012'de çok az yükselerek yüzde 31.8'e yükseldi. Buna göre ithal girdinin ihraçlık ürüne dönüşüm oranı, geçen yıl yerinde saydı. Bu gelişme sanayicinin ucuz ithal girdi kullanarak daha çok iç piyasaya üretim yapmayı daha çok tercih ettiğini gösteriyor. Yapılan tüketim malı ihracatı, girdi ithalatının üçte birine bile ulaşmıyor" şeklinde konuştu.

İTHALATA BAĞIMLILIĞIN NEDENİ

Sanayinin son yıllarda hızla ithal girdiye yönelmesinde, TL'deki suni değerlenmenin büyük payının bulunduğunu belirten Oran sözlerine şöyle devam etti: "Yaşanan yoğun sıcak para girişlerinin döviz arzını artırması, reel kuru düşürerek TL'yi değerlendiriyor, bu da ithal girdiyi ucuzlatıyor. Hammadde kullanımında tamamen ithalata yönelen sanayide montajcılık yaygınlaşırken, ihracatın katma değeri düşüyor. AKP'nin ekonomi politikalarının bir sonucu olarak ihracatın ithalata mutlak bağımlı hale geldiği bu yapıda ihracat arttıkça ithalat daha çok artıyor ve dış ticaret dengesi aleyhte gelişiyor, cari açık büyüyor; bir çeşit bumerang etkisiyle Türkiye kendi kendini vuruyor. Başka deyişle bu yöntemle kırılan "ihracat rekoru" aslında bir "Pirus Zaferi"nden öte bir anlam ifade etmiyor. Öte yandan Türkiye'de istihdamın büyük bölümünü gerçekleştiren KOBİ'ler, ara malı üretimini de omuzluyor. İthal girdiye yöneliş, hemen hepsi KOBİ olan yerli hammadde üreticilerini, dolayısıyla da istihdamı olumsuz etkilerken; ithalat yapılan ülkelerin üretim ve istihdamına katkı yapıyor. Ucuz ithal girdiyle rekabet edemeyen KOBİ'lerin büyüyememesi, işsizliğin çözümünü zorlaştırıyor."

İHRACATI AĞIRLIKLA KOBİ'LER, İTHALATI BÜYÜKLER YAPIYOR

Türkiye'nin ihracatının büyük bölümünü KOBİ'lerin yaptığını, ithalatın büyük bölümünü ise üretimdeki ithal girdi payı nedeniyle büyük ölçekli firmaların yaptığını belirten Oran şunları kaydetti:  "TÜİK'in en son açıkladığı "Girişimci Özelliklerine Göre Dış Ticaret İstatistikleri" çalışmasına göre, bir yılda 52 bin 495 girişim ihracat, 63 bin 351 girişim ithalat yaptı. İhracatın yüzde 59.6'sı 0-249 kişi çalışan ve KOBİ olarak değerlendirilen girişimler tarafından gerçekleştirildi. İthalatın da yüzde 39.9'u KOBİ'ler tarafından yapıldı.

İhracatta 0-9 kişi çalışan mikro girişimlerin payı yüzde 15.2 olurken, yüzde 25.7'si 10-49 kişi çalışan küçük ölçekli girişimler, yüzde 18.7'si 50-249 kişi çalışanı olan orta ölçekli girişimler ve yüzde 40.2'si 250 ve üzerinde personel çalıştıran girişimler tarafından gerçekleştirildi. İthalatın ise yüzde 60'ı 250 ve daha fazla çalışanı olan büyük girişimlerce gerçekleştirilirken, 0-9 kişi çalışan mikro ölçekli girişimlerin payı yüzde 6.5'te, 10-49 kişi çalışan küçük ölçekli girişimlerin payı yüzde 15.3 ve 50-249 kişi çalışan orta ölçekli girişimlerin payı yüzde 18.2 oldu. Kamu ihalelerinde öncelikli olarak yerli firmaların ürettiği, yerli malı ürünlerin satın alınması hususunda gereken mevzuat değişikliklerinin yapılması gerekir. Özellikle yerel yönetimlerin yaptıkları alımlarda, yerli firmaları ve yerli mallarını tercih etmesi, yerli üreticiler ve KOBİ'ler için hayati önemdedir. Üretilen malın fiyatı firmaların iç ve dış piyasalardaki rekabet gücüne etki eden temel faktörlerin başında gelir. Fiyatının dünya fiyatlarının üzerinde olması, üretim süreçlerinde yerli ara malını kullanan firmaları ithalata yöneltir. Hem cari işlemler açığını azaltmak hem de ihtiyaç duyulan büyüme oranlarına ulaşmak için üretimde, yerli ara malı kullanımını artırmak gerekiyor. Bunun için gerçekçi bir kur politikası izlenmesi büyük önem taşıyor. Üretememekle birlikte üretebilme potansiyelimiz olan ara mallarını ve daha önce ürettiğimiz ancak TL'deki değerlenme ve artan maliyetler nedeniyle rakiplere kaptırılan ara mallarının ülkemizde üretimini ve kullanımını özendirmek için önlemler alınmalıdır. Büyük bölümü KOBİ olan ve Türkiye ekonomisinin omurgasını oluşturan yerli ara malı sektörünün güçlendirilmesi için yerli hammadde kullanımı etkin biçimde teşvik edilmelidir. Önde gelen sektörlerin ithal girdi bağımlılığı olarak ortaya çıkan girdi tedariki konusundaki yetersizliklerini giderme, üretim için en önemli unsurların başında yer alan girdilerin tedarikinde kamu ve özel sektörde ortak anlayış ve bakış açısı geliştirme amacıyla başlatılan Girdi Tedarik Stratejisi GİTES Eylem Planına işlevsellik kazandırılmalıdır."

Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, 'Dahilde İşleme İzin Belgelerine' dayanarak ortaya koyduğu araştırmasına göre Ocak ayında 100 dolarlık ihracat için 62 dolarlık ara malı ithalatı yapıldı. Oran, "Bu ise ihracatın üçte birinin Ahmet'in, üçte ikisinin ise Hans'ın cebine girdiğini gösteriyor. Yani maalesef ihracat manzaramız 'montajcı Türkiye, makyajcı AKP' ile tanımlanacak durumda" dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Umut Oran, "AKP'nin ekonomide başarılı görünmek için yaptığı manipülasyonlar kapsamında petrol karşılığı 'altınla ödemeyi' dahil ederek ihracat hacmini şişirdiğini deşifre etmiştik. İhracatın dinamiklerine baktığımızda ise çok daha vahim bir yapısal çarpıklıkla karşılaşıyoruz" diyerek, Ocak ayı Dahilde İşleme İzin Belgeleri Türk sanayinin, 100 dolarlık ihracat yapabilmek için 62 dolarlık girdi ithal ettiğini ortaya koyduğunu belitti. Oran, AKP döneminde küresel finansal sermayenin 'vur kaç' alanına dönen Türkiye'ye gelen yoğun sıcak paranın döviz arzını artırarak TL'nin yapay biçimde değerlendirmesinin, sanayiyi ithal girdi bağımlısı yaptığını söyleyerek şunları kaydetti:  "Bu süreçte; ucuza gelmesi nedeniyle giderek tamamen ithal girdiye yönelen sanayide "montajcılık" eğilimi güçlendi; neredeyse ihracat faaliyeti ithal edilen yarı mamul ürünlerin, küçük katkı ve operasyonlarla başka bir ülkeye aktarmadan ibaret hale geldi. Dünyaya satılan mallar içinde "gerçek ihraç ürünü" denebileceklerin payı son derece düştü. Sanayide çarkların yavaşladığı, ekonominin durduğu 2012'de yatırım ve tüketim malı ithalatı azalırken, ara malı ithalatı artmaya devam etti. İç piyasa ve ihraçlık ürün üretiminde kullanılan ithal ara malına ödenen döviz 175 milyar dolarla toplam ithalatın yüzde 74'üne ulaştı. Türkiye'nin tüm ihracatı, ithal ara malı faturasını ödemeye yetmedi. Sanayinin iç piyasa ve ihracata yönelik üretiminde ithal girdi bağımlılığı, ihracat hacmini kağıt üzerinde büyütse de ihracatın katma değerini düşürüyor. Bu yapıda ihracat arttıkça ithalat daha çok artıyor, bir çeşit bumerang etkisiyle Türkiye kendi kendini vuruyor. AKP'nin ekonomi politikalarının bir sonucu olarak ihracatın ithalata mutlak bağımlı hale geldiği bu yapıda ihracat artışı ithalat büyümesini de beraberinde getiriyor ve dış ticaret dengesi aleyhte gelişiyor. Başka deyişle bu yöntemle kırılan "ihracat rekoru" aslında "Pirus Zaferi"nden öte bir anlam ifade etmiyor."

KOBİLER

Türkiye'de istihdamın büyük bölümünü gerçekleştiren KOBİ'lerin, yerli ara malı üretimini de omuzladığını belirten Oran, ithal girdiye yöneliş, hemen hepsi KOBİ olan yerli ara malı üreticilerinin, dolayısıyla da istihdamı olumsuz etkilerken; ithalat yapılan ülkelerin üretim ve istihdamına katkı yapıldığını bildirdi. Oran, ucuz ithal girdiyle rekabet edemeyen KOBİ'lerin büyüyememesinin, işsizliğin çözümünü zorlaştırdığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:  "On yılı aşan AKP iktidarında Türkiye küresel finansal sermayenin rant ve vurgun alanına dönüşürken, gelir dağılımındaki bozulma ve geniş halk kitlelerinin giderek yoksullaşması bu döneme damgasını vurdu. AKP'nin, rakamsal illüzyonlarla kendini ekonomide başarılı göstermeye yönelik manipülasyonlarının ise ardı arkası gelmiyor. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ihracatta başarı öyküleri anlatıyor, iddialı hedefler ortaya atıyor, sonra da bunun tutturulması için alışılmadık uygulamalar gündeme geliyor. Bu kapsamda; İran'dan alınan petrol ve gazın bedeli için yapılan "altınla ödeme"nin ihracat gibi gösterilerek, toplam ihracat hacminin kağıt üzerinde büyütüldüğünü daha önce deşifre etmiştik. Ancak bu tür rakamsal makyaj ve oynamalar bir yana, ihracatın dinamiklerine ve işleyişine baktığımızda ise bundan daha da vahim çarpık bir tablo, yapısal bir sorunla karşılaşıyoruz. AKP'nin ekonomi politikaları, sanayiyi hem iç piyasa hem de ihracata yönelik üretiminde "ithal girdi bağımlısı" yaptı. AKP döneminde küresel finansal sermayenin "vur kaç" alanına dönen Türkiye'ye Borsa ve DİBS'e gelen yoğun sıcak para döviz arzını artırarak TL'yi yapay biçimde değerlendirdi. Bu gelişme, sanayiyi ithal girdi bağımlısı yaptı; yerli ara malı sektörünü ise adeta bitirdi. Bu süreçte; ucuza gelmesi nedeniyle giderek tamamen ithal girdiye yönelen sanayide "montajcılık" eğilimi güçlendi; neredeyse oradan buradan ithal edilen yarı mamul ürünleri, küçük bir katkı ve operasyonla başka bir ülkeye aktarmanın adı "ihracat" oldu. Kağıt üzerinde şişirilerek büyük gösterilen ihracatın katma değeri ise giderek düştü. Gelinen aşamada, dünyaya satılan mallar içinde "gerçek ihraç ürünü" denebileceklerin payı son derece düşük bir düzeye indi."

100 DOLARLIK İHRACAT İÇİN 62 DOLARLIK GİRDİ İTHALATI

Oran, "Dâhilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında düzenlenen Dahilde İşleme İzin Belgeleri ile ihracatçılar, belli bir ihracat taahhüdünde bulunarak, söz konusu ihraç ürünlerinin üretiminde kullanacağı ithalat miktarını bildiriyor, bu kapsamda ihracatçıya bir çeşit ihracat teşviki olarak söz konusu ithalatı vergisiz ve harçsız olarak gerçekleştirme olanağı sağlanıyor" diyerek, DİR kapsamında firmaların taahhüt ettiği ihracat ile bunun için yapmaları gereken ithalatın oranının, Türkiye'nin üretim ve ihracatındaki ithal girdi bağımlılığını ortaya koyduğunu belirterek, "Zafer Çağlayan'ın başında bulunduğu Ekonomi Bakanlığı tarafından Ocak ayında düzenlenen söz konusu izin belgeleri kapsamında 653 firma toplam 4 milyar 872 milyon dolarlık ihracat taahhüdünde bulunurken, bunun üretimi için 3 milyar 27,4 milyon dolarlık ithalat izni aldı. DİR kapsamında dâhilde işlenip ihraç edilen ürünlerin üretiminde kullanılan girdiler vergisiz-harçsız ithal ediliyor. En son Ocak ayına ait Resmi Gazete'de yayımlanan DİR verilerine göre firmalar, taahhüt ettikleri ihracatın yüzde 62,1'i kadar ithalat gerçekleştirecekler. İhracatta ithal girdiye bağımlılığı gösteren bu oranın giderek daha da büyüdüğü, TL'deki değerlenmenin ithal hammaddeyi ucuzlatmasının etkisiyle, üretimin büyük bölümünün ithal girdiyle gerçekleştirilir olduğu dikkati çekiyor. DİR kapsamında öngörülen ithalatın taahhüt edilen ihracata oranı, geçen yılın aynı ayında yüzde 58,5 olmuştu" şeklinde konuştu.

ÜRETİMDE, İTHALATA EN FAZLA BAĞIMLI SEKTÖRLER

Ocak ayında düzenlenen dâhilde işleme izin belgelerinde sektörlere göre en yüksek tutarlı ithalatı demir çeliğin yapacağını belirten Oran, "İthalata bağımlılığın da en yüksek bu sektörde olduğu belirlendi. Toplam 1 milyar 453,4 milyon dolarlık ihracat taahhüdünde bulunan 40 sektör firması, bunun yüzde 76,8'i oranında toplam 1 milyar 116,8 milyon dolarlık ithalat gerçekleştirecek" dedi. DİR kapsamındaki ihracat taahhüdünün ve bunun için yapılacak ithalat tutarına göre hesaplanan ithalata bağımlılık oranında demir çelik sektörünün yüzde 76.4'le işleme, yüzde 69.3'le demir dışı metaller, yüzde 66.2 ile gıda ve içki, yüzde 63,8'le elektrikli makineler, yüzde 62,9'la pişmiş kil ve çimento gereçlerinin izlediğine dikkat çeken Oran, ""Bağımlılık oranı orman ürünlerinde yüzde 61, lastik sektöründe yüzde 60,2, elektronikte yüzde 59.8, madeni eşyada yüzde 59, makine imalatında yüzde 53,7, deri ve köselede yüzde 53,6, dokuma ve giyimde yüzde 52,5, mesleki ve optik cihazlarda yüzde 45,7, kağıtta yüzde 43, kimyada yüzde 42,7 olurken, en düşük seramikte yüzde 28.6 ile en düşük düzeyde gerçekleşti" şeklinde konuştu.

DURAKLAMA YILI 2012'DE İTHAL GİRDİYE 175 MİLYAR DOLAR

Oran, 2012 yılında sanayide çarkların yavaşladığı, tüketimde daralma, ekonomide soğumanın olduğunu, sanayi sektörünün ithal girdi bağımlılığının devam ettiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "Ara malı (hammadde) ithalatına ödenen fatura 175 milyar doları buldu. Geçen yıl yatırım ve tüketim malı ithalatındaki hızlı düşüşlere karşılık, hammadde ithalatı artışını sürdürdü. TÜİK verilerine göre, geçen yıl 236.5 milyar dolar olan toplam ithalatın dörtte üç oranındaki174.9 milyar dolarlık bölümünü, ara malları oluşturdu. Ara malı ithalatı önceki yıla göre 4.3 milyar dolar arttı. Buna karşılık sermaye malı ithalatı 3.3 milyar dolar azalarak 33.9 milyar dolara; tüketim malı ithalatı da yaklaşık 3 milyar dolar azalarak 26.7 milyar dolara geriledi. Toplam ithalatta ara malının önceki yıl yüzde 71.9 olan payı, 2012'de daha da yükselerek yüzde 74'e çıktı. Toplam ihracat ithal hammaddeyi karşılamıyor. Türkiye'nin toplam ihracatı, hem iç piyasa hem de ihracata yönelik üretim yapmak için ithal edilen ara mallarının toplam faturasını ödemeye yetmedi. Yıl boyunca yapılan toplam ihracat, ara malı ithalatının ancak yüzde 87'sini karşılamaya yetti. Diğer bir deyişle ara malı ithalatı toplam ihracatın yüzde 115'ine ulaştı. Geçen yıl toplam ihracatla ithal girdi maliyeti arasındaki makas biraz daralmakla birlikte yine de ihracat, hammadde ithalatının altında kalmaya devam etti. 2011'de toplam ihracatın yüzde 128'i kadar ara malı ithal edilmişti. Geçen yılki ara malı ithalatının da 73.9 milyar dolarla en büyük bölümünü "Sanayi için işlem görmüş hammaddeler" oluşturdu. Söz konusu ithalat montaj sanayi faaliyetinin ağırlığına işaret ediyor. İkinci büyük kalemi ise "veri gizliliği" uygulaması dolayısıyla TÜİK istatistiklerinde "gizli veri" olarak yer alan 39.5 milyar dolarlık petrol ürünleri oluşturdu. Hammadde ithalatındaki asıl artış da bu kalemden kaynaklandı. Söz konusu ithalat önceki yıla göre yüzde 14.8 arttı. İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar kalemi de yüzde 6 artışla 17.4 milyar dolar oldu. Buna karşılık sanayi için işlem görmemiş hammaddelerin ithalatı yüzde 5 azalarak 15.3 milyar, taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları yüzde 9.8 düşüşle 11.1 milyar dolara geriledi. Yatırım mallarının aksam ve parçaları 10.9 milyar dolarla yerinde saydı. Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler yüzde 15.5 düşüşle 3.7 milyar dolara gerilerken, aynı kategorideki işlenmiş hammaddelerin ithalatı yüzde 19.1 artışla 2.1 milyar dolar oldu."

MONTAJ SANAYİYE DEVAM

Değişik yollardan sağlanan araç-gereç parçalarını birleştirip bütün elde ederek üretim yapan sanayi dalları için "montaj sanayi" adlandırmasının kullanıldığını belirten Oran, "'Tak yapçılık' da denen montaj sanayinin öne çıktığı sektörlerin başında otomobil, buzdolabı, çamaşır makinesi üretimi başta olmak üzere öteki elektrikli ev aletleri, elektronik aletler ve büro araç ve gereçleri sanayii geliyor. Daha çok Türkiye'de ve az gelişmiş ülkelerde görülen bu tür sanayinin yarar ve zararları tartışılıyor. Özellikle, parçaların ithal yoluyla dış ülkelerden getirilerek yalnızca birleştirilmesi için bir sanayi düzeni geliştirilmesinin, ulusal sanayiyi engellediği belirtiliyor. İthal girdi daha çok iç piyasaya yönelik üretimde kullanılıyor" dedi. Oran 2012 yılı ihracatının ikinci büyük bölümünün ise 55.6 milyar dolarla tüketim maddelerinin oluşturduğuna dikkat çekerek, "Tüketim malı ihracatındaki artış yüzde 6.5'de kaldı. 2011 yılında yüzde 30.2 olan tüketim malı ihracatının ara malı ithalatına oranı 2012'de çok az yükselerek yüzde 31.8'e yükseldi. Buna göre ithal girdinin ihraçlık ürüne dönüşüm oranı, geçen yıl yerinde saydı. Bu gelişme sanayicinin ucuz ithal girdi kullanarak daha çok iç piyasaya üretim yapmayı daha çok tercih ettiğini gösteriyor. Yapılan tüketim malı ihracatı, girdi ithalatının üçte birine bile ulaşmıyor" şeklinde konuştu.

İTHALATA BAĞIMLILIĞIN NEDENİ

Sanayinin son yıllarda hızla ithal girdiye yönelmesinde, TL'deki suni değerlenmenin büyük payının bulunduğunu belirten Oran sözlerine şöyle devam etti: "Yaşanan yoğun sıcak para girişlerinin döviz arzını artırması, reel kuru düşürerek TL'yi değerlendiriyor, bu da ithal girdiyi ucuzlatıyor. Hammadde kullanımında tamamen ithalata yönelen sanayide montajcılık yaygınlaşırken, ihracatın katma değeri düşüyor. AKP'nin ekonomi politikalarının bir sonucu olarak ihracatın ithalata mutlak bağımlı hale geldiği bu yapıda ihracat arttıkça ithalat daha çok artıyor ve dış ticaret dengesi aleyhte gelişiyor, cari açık büyüyor; bir çeşit bumerang etkisiyle Türkiye kendi kendini vuruyor. Başka deyişle bu yöntemle kırılan "ihracat rekoru" aslında bir "Pirus Zaferi"nden öte bir anlam ifade etmiyor. Öte yandan Türkiye'de istihdamın büyük bölümünü gerçekleştiren KOBİ'ler, ara malı üretimini de omuzluyor. İthal girdiye yöneliş, hemen hepsi KOBİ olan yerli hammadde üreticilerini, dolayısıyla da istihdamı olumsuz etkilerken; ithalat yapılan ülkelerin üretim ve istihdamına katkı yapıyor. Ucuz ithal girdiyle rekabet edemeyen KOBİ'lerin büyüyememesi, işsizliğin çözümünü zorlaştırıyor."

İHRACATI AĞIRLIKLA KOBİ'LER, İTHALATI BÜYÜKLER YAPIYOR

Türkiye'nin ihracatının büyük bölümünü KOBİ'lerin yaptığını, ithalatın büyük bölümünü ise üretimdeki ithal girdi payı nedeniyle büyük ölçekli firmaların yaptığını belirten Oran şunları kaydetti:  "TÜİK'in en son açıkladığı "Girişimci Özelliklerine Göre Dış Ticaret İstatistikleri" çalışmasına göre, bir yılda 52 bin 495 girişim ihracat, 63 bin 351 girişim ithalat yaptı. İhracatın yüzde 59.6'sı 0-249 kişi çalışan ve KOBİ olarak değerlendirilen girişimler tarafından gerçekleştirildi. İthalatın da yüzde 39.9'u KOBİ'ler tarafından yapıldı.

İhracatta 0-9 kişi çalışan mikro girişimlerin payı yüzde 15.2 olurken, yüzde 25.7'si 10-49 kişi çalışan küçük ölçekli girişimler, yüzde 18.7'si 50-249 kişi çalışanı olan orta ölçekli girişimler ve yüzde 40.2'si 250 ve üzerinde personel çalıştıran girişimler tarafından gerçekleştirildi. İthalatın ise yüzde 60'ı 250 ve daha fazla çalışanı olan büyük girişimlerce gerçekleştirilirken, 0-9 kişi çalışan mikro ölçekli girişimlerin payı yüzde 6.5'te, 10-49 kişi çalışan küçük ölçekli girişimlerin payı yüzde 15.3 ve 50-249 kişi çalışan orta ölçekli girişimlerin payı yüzde 18.2 oldu. Kamu ihalelerinde öncelikli olarak yerli firmaların ürettiği, yerli malı ürünlerin satın alınması hususunda gereken mevzuat değişikliklerinin yapılması gerekir. Özellikle yerel yönetimlerin yaptıkları alımlarda, yerli firmaları ve yerli mallarını tercih etmesi, yerli üreticiler ve KOBİ'ler için hayati önemdedir. Üretilen malın fiyatı firmaların iç ve dış piyasalardaki rekabet gücüne etki eden temel faktörlerin başında gelir. Fiyatının dünya fiyatlarının üzerinde olması, üretim süreçlerinde yerli ara malını kullanan firmaları ithalata yöneltir. Hem cari işlemler açığını azaltmak hem de ihtiyaç duyulan büyüme oranlarına ulaşmak için üretimde, yerli ara malı kullanımını artırmak gerekiyor. Bunun için gerçekçi bir kur politikası izlenmesi büyük önem taşıyor. Üretememekle birlikte üretebilme potansiyelimiz olan ara mallarını ve daha önce ürettiğimiz ancak TL'deki değerlenme ve artan maliyetler nedeniyle rakiplere kaptırılan ara mallarının ülkemizde üretimini ve kullanımını özendirmek için önlemler alınmalıdır. Büyük bölümü KOBİ olan ve Türkiye ekonomisinin omurgasını oluşturan yerli ara malı sektörünün güçlendirilmesi için yerli hammadde kullanımı etkin biçimde teşvik edilmelidir. Önde gelen sektörlerin ithal girdi bağımlılığı olarak ortaya çıkan girdi tedariki konusundaki yetersizliklerini giderme, üretim için en önemli unsurların başında yer alan girdilerin tedarikinde kamu ve özel sektörde ortak anlayış ve bakış açısı geliştirme amacıyla başlatılan Girdi Tedarik Stratejisi GİTES Eylem Planına işlevsellik kazandırılmalıdır."