Gümrük Birliği Yerine STA, Kazanımları Tehlikeye Sokar
KV'den yapılan açıklamada, Gümrük Birliği'nin sadece ticari bir anlaşma değil, aynı zamanda siyasi bir tercih olduğunun altı çizilerek, böyle bir adımın Türkiye’nin AB üyelik hedefi açısından son derece sakıncalı olacağı ve Ortaklık Anlaşması’ndan doğan kazanımları tehlikeye atacağı belirtildi.
İKV, Gümrük Birliği uygulamasında karşılaşılan sorunların, bu konularda Türkiye'nin ağırlığını yeterince koyabilmesi halinde karşılıklı müzakerelerle aşılabileceğinin altını çizerek, atılacak her adımın Türkiye’nin AB karşısında 50 yıl geriye giden ilişkileri ve anlaşmalarla kazandığı hakları dikkate alınarak tasarlanması gerektiği vurgulandı.
İKV'den yapılan açıklama şu şekilde:
Ekonomi Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan’ın AB’ye yaptığı çağrı bugün basında yer almıştır. Sayın Çağlayan AB’nin üçüncü ülkeler ile imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarına değinmekte ve gümrük birliğinin revize edilmesi veya yerini bir serbest ticaret anlaşmasının alması tercihini ortaya koymaktadır.
1963 yılında Türkiye ve Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında imzalanan Ortaklık Anlaşması, AET’yi kuran Roma Antlaşması’nı model olarak alarak, gümrük birliğine dayalı bir ortaklık ilişkisi öngörmüştür. Anlaşmada diğer üç temel serbesti de yer almaktadır. Hizmetlerin, işçilerin ve sermayenin serbest dolaşımı…
Anlaşma’nın 28inci maddesi Türkiye’nin üyelikten kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirebilmesine bağlı olarak tam üyeliğini de hedeflemiştir. Bu açıdan Ortaklık Anlaşması’nı bir “katılım öncesi anlaşma” olarak değerlendirmek gerekir.
6 Mart 1995’te Ortaklık Konseyi’nin 1/95 kararı ile oluşturulan gümrük birliği ile ortaklığın son dönemine geçilmiştir. 1.1.1996 itibarıyla yürürlüğe giren gümrük birliği dönemin hükümeti tarafından üyelikten önceki son aşama ve üyeliğe hazırlık olarak görülmüştür.
İKV olarak gümrük birliğinin işleyişi ile ilgili sorunları her fırsatta ve platformda dile getiriyoruz. Vize, kamyon kotaları gibi sorunların yanında şüphesiz ki en önemli sorunların başında AB’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları konusunu IKV her ortamda gündeme getirmektedir.
Brüksel'de, Dönem başkanı İrlanda'da ve diğer başkentlerde bu konuları ısrarla gündeme getiriyoruz. Geçen hafta İstanbul’da yapılan AB Ticaret Ataşeleri toplantısında da vurguladık.
25 Mart Pazartesi günü dönem Başkanı İrlanda'da Uluslararası ve Avrupa İlişkileri Enstitüsü’nde yoğun katılımlı bir toplantıda bu hususları gündeme getirdik.
25 Şubat 2013 günü Lüksemburg'da Adalet Divanı yargıçları, Hollanda Danıştayı raportörü, Alman İdare Mahkemesi yargıçları ve üye Devletlerde tanınmış AB hukukçularını biraraya getirerek STA lar, vize konusu ve kamyon kotaları konularını kapsamlı olarak ortaya koyduk.
Haklı olduğumuz talepleri ciddi bir şekilde takip ederek sonuç almamız gerekirken Ortaklık anlaşmasından kaynaklanan haklarımızdan vazgeçilmesi düşünülemez.
AB gümrük alanı 27 üye devlet ve Türkiye’den oluşmasına rağmen, AB üçüncü ülkeler ile serbest ticaret anlaşmaları müzakere ederken Türkiye’nin görüşlerini dikkate almamaktadır. AB ortak müzakere pozisyonu belirlenirken, Bakanlar Konseyi’nde bizim Bakanımızın da bulunması, müzakerelerin Türkiye ve üçüncü ülke ile paralel olarak yürütülmesi ve anlaşmaların AB ve Türkiye için eş zamanlı olarak yürürlüğe girmesi gerekir.
Serbest ticaret anlaşmaları sorununun çözümü büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde AB ile serbest ticaret anlaşması imzalayan ülkeler Türkiye ile de bu anlaşmayı imzalamakta isteksiz olmakta, gümrük birliği yoluyla Türkiye’ye mallarını düşük gümrük tarifeleri üzerinden satabilirken, Türkiye aynı avantaja sahip olamamaktadır.
Bu noktada, izlenecek yol yukarıda ifade edildiği gibi bir çözüm bulunması için AB yetkilileri ile yoğun temaslarda bulunmak suretiyle, gümrük birliğinin işlemeyen bu yönünün düzeltilmesidir.
Gümrük birliğinin yerine bir serbest ticaret anlaşması yapılması ise Türkiye’nin AB üyelik hedefi açısından son derece sakıncalı olacaktır. Gümrük birliği Ortaklık Anlaşması’nın bir sonucudur. Bunun yerine yeni bir serbest ticaret anlaşması yapılması Türkiye’yi tam üyelik hedefinden uzaklaştıracak ve Ortaklık Anlaşması’ndan doğan kazanımlarını tehlikeye atacaktır.
Türkiye 1959 yılında müzakerelere gidecek Semih Günver başkanlığındaki heyete "mutlaka GB esasına dayanan bir anlaşma yapılması" talimatını vermiştir. GB salt bir ticaret düzenlemesi olarak değil siyasi bir karar olarak benimsenmiştir. Gümrük Birliği uygulamasında karşılaşılan sorunlar karşılıklı müzakerelerle çözülebilecek hususlardır. Yeter ki bu konularda Türkiye yeterince ağırlığını koyabilsin.
Unutulmamalıdır ki, bugün Türkiye’nin vize gibi konulardaki mücadelesinde Ankara Anlaşması ve Katma Protokol’ün sağladığı hukuki zemin Türkiye’ye önemli haklar sağlamaktadır. Atılacak her adımın Türkiye’nin AB karşısında 50 yıl geriye giden ilişkileri ve anlaşmalarla kazandığı hakları dikkate alınarak tasarlanması gerekir.
Ortaklık anlaşmasının öngördüğü tam üyelik Türkiye'nin ısrarla talep etmesi gereken bir hakkıdır.
AB’ye tam üyelik hedefi de bu süreç boyunca tüm Cumhuriyet hükümetleri tarafından tartışmasız benimsenmiş ve gerçekleştirilmesi hedeflenmiş olan bir devlet politikasıdır.
Vatandaşlarımızın Ortaklık anlaşmasından kaynaklanan birçok hakkı üye Devletler tarafından uygulamaya sokulmayınca Lüksemburg Adalet Divanı'ndan karar alarak bunları uygulamaya sokabilme imkanı vardır.
Esasen Avrupa Komisyonu'nun, TC Hükümetinin de onayı ile Dünya Bankası'nın yapmasını istediği kapsamlı bir araştırma, karşılaşılan sorunlara getirilebilecek çözümler üzerinde de durmaktadır. Bu Çalışma sonuçlarının Güz döneminde ortaya çıkması ile Türkiye, taleplerini daha güçlü bir şekilde ortaya koyabilecektir.
AB ve ABD arasında müzakere edilecek olan serbest ticaret anlaşması bağlamında, Hükümetimizin ABD ile iyi ilişkilerimizi de dikkate alarak, AB ve ABD ile ortak bir çözüme ulaşması bundan sonrası için de emsal olacaktır.
KV'den yapılan açıklamada, Gümrük Birliği'nin sadece ticari bir anlaşma değil, aynı zamanda siyasi bir tercih olduğunun altı çizilerek, böyle bir adımın Türkiye’nin AB üyelik hedefi açısından son derece sakıncalı olacağı ve Ortaklık Anlaşması’ndan doğan kazanımları tehlikeye atacağı belirtildi.
İKV, Gümrük Birliği uygulamasında karşılaşılan sorunların, bu konularda Türkiye'nin ağırlığını yeterince koyabilmesi halinde karşılıklı müzakerelerle aşılabileceğinin altını çizerek, atılacak her adımın Türkiye’nin AB karşısında 50 yıl geriye giden ilişkileri ve anlaşmalarla kazandığı hakları dikkate alınarak tasarlanması gerektiği vurgulandı.
İKV'den yapılan açıklama şu şekilde:
Ekonomi Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan’ın AB’ye yaptığı çağrı bugün basında yer almıştır. Sayın Çağlayan AB’nin üçüncü ülkeler ile imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarına değinmekte ve gümrük birliğinin revize edilmesi veya yerini bir serbest ticaret anlaşmasının alması tercihini ortaya koymaktadır.
1963 yılında Türkiye ve Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında imzalanan Ortaklık Anlaşması, AET’yi kuran Roma Antlaşması’nı model olarak alarak, gümrük birliğine dayalı bir ortaklık ilişkisi öngörmüştür. Anlaşmada diğer üç temel serbesti de yer almaktadır. Hizmetlerin, işçilerin ve sermayenin serbest dolaşımı…
Anlaşma’nın 28inci maddesi Türkiye’nin üyelikten kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirebilmesine bağlı olarak tam üyeliğini de hedeflemiştir. Bu açıdan Ortaklık Anlaşması’nı bir “katılım öncesi anlaşma” olarak değerlendirmek gerekir.
6 Mart 1995’te Ortaklık Konseyi’nin 1/95 kararı ile oluşturulan gümrük birliği ile ortaklığın son dönemine geçilmiştir. 1.1.1996 itibarıyla yürürlüğe giren gümrük birliği dönemin hükümeti tarafından üyelikten önceki son aşama ve üyeliğe hazırlık olarak görülmüştür.
İKV olarak gümrük birliğinin işleyişi ile ilgili sorunları her fırsatta ve platformda dile getiriyoruz. Vize, kamyon kotaları gibi sorunların yanında şüphesiz ki en önemli sorunların başında AB’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları konusunu IKV her ortamda gündeme getirmektedir.
Brüksel'de, Dönem başkanı İrlanda'da ve diğer başkentlerde bu konuları ısrarla gündeme getiriyoruz. Geçen hafta İstanbul’da yapılan AB Ticaret Ataşeleri toplantısında da vurguladık.
25 Mart Pazartesi günü dönem Başkanı İrlanda'da Uluslararası ve Avrupa İlişkileri Enstitüsü’nde yoğun katılımlı bir toplantıda bu hususları gündeme getirdik.
25 Şubat 2013 günü Lüksemburg'da Adalet Divanı yargıçları, Hollanda Danıştayı raportörü, Alman İdare Mahkemesi yargıçları ve üye Devletlerde tanınmış AB hukukçularını biraraya getirerek STA lar, vize konusu ve kamyon kotaları konularını kapsamlı olarak ortaya koyduk.
Haklı olduğumuz talepleri ciddi bir şekilde takip ederek sonuç almamız gerekirken Ortaklık anlaşmasından kaynaklanan haklarımızdan vazgeçilmesi düşünülemez.
AB gümrük alanı 27 üye devlet ve Türkiye’den oluşmasına rağmen, AB üçüncü ülkeler ile serbest ticaret anlaşmaları müzakere ederken Türkiye’nin görüşlerini dikkate almamaktadır. AB ortak müzakere pozisyonu belirlenirken, Bakanlar Konseyi’nde bizim Bakanımızın da bulunması, müzakerelerin Türkiye ve üçüncü ülke ile paralel olarak yürütülmesi ve anlaşmaların AB ve Türkiye için eş zamanlı olarak yürürlüğe girmesi gerekir.
Serbest ticaret anlaşmaları sorununun çözümü büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde AB ile serbest ticaret anlaşması imzalayan ülkeler Türkiye ile de bu anlaşmayı imzalamakta isteksiz olmakta, gümrük birliği yoluyla Türkiye’ye mallarını düşük gümrük tarifeleri üzerinden satabilirken, Türkiye aynı avantaja sahip olamamaktadır.
Bu noktada, izlenecek yol yukarıda ifade edildiği gibi bir çözüm bulunması için AB yetkilileri ile yoğun temaslarda bulunmak suretiyle, gümrük birliğinin işlemeyen bu yönünün düzeltilmesidir.
Gümrük birliğinin yerine bir serbest ticaret anlaşması yapılması ise Türkiye’nin AB üyelik hedefi açısından son derece sakıncalı olacaktır. Gümrük birliği Ortaklık Anlaşması’nın bir sonucudur. Bunun yerine yeni bir serbest ticaret anlaşması yapılması Türkiye’yi tam üyelik hedefinden uzaklaştıracak ve Ortaklık Anlaşması’ndan doğan kazanımlarını tehlikeye atacaktır.
Türkiye 1959 yılında müzakerelere gidecek Semih Günver başkanlığındaki heyete "mutlaka GB esasına dayanan bir anlaşma yapılması" talimatını vermiştir. GB salt bir ticaret düzenlemesi olarak değil siyasi bir karar olarak benimsenmiştir. Gümrük Birliği uygulamasında karşılaşılan sorunlar karşılıklı müzakerelerle çözülebilecek hususlardır. Yeter ki bu konularda Türkiye yeterince ağırlığını koyabilsin.
Unutulmamalıdır ki, bugün Türkiye’nin vize gibi konulardaki mücadelesinde Ankara Anlaşması ve Katma Protokol’ün sağladığı hukuki zemin Türkiye’ye önemli haklar sağlamaktadır. Atılacak her adımın Türkiye’nin AB karşısında 50 yıl geriye giden ilişkileri ve anlaşmalarla kazandığı hakları dikkate alınarak tasarlanması gerekir.
Ortaklık anlaşmasının öngördüğü tam üyelik Türkiye'nin ısrarla talep etmesi gereken bir hakkıdır.
AB’ye tam üyelik hedefi de bu süreç boyunca tüm Cumhuriyet hükümetleri tarafından tartışmasız benimsenmiş ve gerçekleştirilmesi hedeflenmiş olan bir devlet politikasıdır.
Vatandaşlarımızın Ortaklık anlaşmasından kaynaklanan birçok hakkı üye Devletler tarafından uygulamaya sokulmayınca Lüksemburg Adalet Divanı'ndan karar alarak bunları uygulamaya sokabilme imkanı vardır.
Esasen Avrupa Komisyonu'nun, TC Hükümetinin de onayı ile Dünya Bankası'nın yapmasını istediği kapsamlı bir araştırma, karşılaşılan sorunlara getirilebilecek çözümler üzerinde de durmaktadır. Bu Çalışma sonuçlarının Güz döneminde ortaya çıkması ile Türkiye, taleplerini daha güçlü bir şekilde ortaya koyabilecektir.
AB ve ABD arasında müzakere edilecek olan serbest ticaret anlaşması bağlamında, Hükümetimizin ABD ile iyi ilişkilerimizi de dikkate alarak, AB ve ABD ile ortak bir çözüme ulaşması bundan sonrası için de emsal olacaktır.